15 Nisan 2002
3. Asliye Hukuk Mahkemesi
Kadıköy, İstanbul
Dosya : E 2002/393
Davacı: Tolga Yarman
Vekili: Av. Recep Yılmaz
Davalı: Tükoder
Vekili: Av. Ali Er Perpa
Bugün, duruşmamız vardı. Ne var ki, sıkışıklık dolayısıyla olmalı, “söz istemim”, geçiştirildi. Oysa, o ara, Değerli Avukatım Recep Yılmaz, üstüne düşeni kusursuz yerine getirmiş olmakla beraber, benim ilâveten, demek istediğim şuydu:
…
Söz konusu davayı, tamamiyle, demokrasi ve sivil kuruluşlarımızın kültürüne, karınca kararınca bir katkı sağlamak için açmış bulunuyorum. Tıpkı, Tükoder Beykoz Şubesi mensuplarının davetlerine, onların “Bir üniversite öğretim üyesi bize omuz veriyor” diyebilecek olmalarının önünü, bir gönül sıcaklığıyla açabilmek üzere, icabet ettiğim gibi…
Başka bir deyişle; bu davadan benim; çürümüşlüğün, her bir yanımızı sarmış olarak, hemen neredeyse “bayrak” diye göndere çekildiği bir toplumsal ortamda, bunu tersine çevirmek isteyenlerin yanında yer almaktan öte, hiç bir edinimim bulunmamaktadır.
Tıpkı, Değerli Avukatım’ın da, aynı bir ilkeye omuz vermenin ötesinde, bu davadan ve benden hiç bir edinim beklemediği gibi… Tükoder üyesi olurken de haliyle beklemediği, bu derneğe gönüllü avukatlık yapmak üzere, bugüne kadar hatırlanmayacak olması pahasına, bir vekâlet bırakırken de beklemediği gibi…
Tükoder, benim deyişimle, “Yaşam Hakları Mücadele Örgütü”, bir “gönüllü kuruluşudur”.
Ne yazık ki, bu kuruluşun, son olağanüstü genel kurulunda, gönüllülük analayışına katiyen yakışmayacak gelişmeler meydana gelmiş bulunmaktadır. Genel Başkan, kürsüden, basma kalıp bir deyişle “dil, din, ırk, renk, düşünce ayırımı” yapmadığını ifade ederken, apaçık bir biçimde delegelere ve üyelere karşı, “vahim bir ayırımcılık” içinde olduğunu unutmuş, görünmüştür.
Bu o kadar böyledir ki, kongrenin Genel Merkez tarafından amaçlanan hedefine dönük olarak, yüze yakın ve tüm yurt sathına yayılmış delege nezdinde gayet geniş bir kulis yapıldığı ortaya çıkarken, İstanbul’daki, o arada Ankara’daki pek çok delegeye, “kongre” (dilekçemizde belirtildiği şekliyle), ayrıca Medeni Yasa’ya aykırı olarak (tamamen, gayet ilkel “ilbal hesapları”, illetlenmişliğinde olunarak), duyurulmamaştır bile…
Aynı biçimde delegelerden birçoğu kongre akşamı düzenlenmiş akşam yemeğine önceden davet edilmişken, sözünü ettiğim ve kendilerine dönük gayet vahim bir ayırım sergilenmiş delegeler, bu yemeğe kongre günü dahi, davet edilmemişlerdir.
Bu ve daha pek çok olumsuz davranış, birçok delege, keza benim tarafımdan, kürsüden kınanmıştır.
Buna rağmen, hukukla bağdaşmaz ve benim bildiğim bugüne kadar hiç bir demokratik kitle örgütü bünyesinde meydana gelmemiş bir tasarrufla, Ankara Şubesi, keza İskenderun Şubesi (dikkat edilirse, buraların yalnızca yöneticileri değil, özellikle Ankara Şubesi, binlerce üyesi ile), akıl almaz bir yargısız infaz niteliğinde, ama bu arada uluorta, ayıptan öte tezvirlerle yargı organlarımızın yerine geçilmeye tevessül edilmiş olarak ve işte, tamamen “ikbal” amacıyla, bir çırpıda biçilmiştir.
Tükoder hal-i hazır yönetimi (dernek çatısı altında çalışan sayısız gönüllünün gayretlerine dönük derin bir takdir ve saygıyla belirtiyorum), gayet aleni olarak suiniyetle malûldür; bu yönetimin aklıdan geçirdiği tek kurgu ise, Mayıs’taki Olağan genel Kurul’da, yönetimi öyle ya da böyle, tekrar, deruhte edebilmektir.
Ayrıntı dava dosyasındadır.
Burada asıl bir demek istediğim ise şudur:
Herşey bir yana, dava konusu yapmakta olduğumuz (yönetimin, kendine karşı olarak tasnif ettiği kişi ve şubeleri alenen şer bir yaklaşımla, biçmeyi öne çeken), tam bir “tezgâh” niteliğindeki Olağanüstü Genel Kurul, dava dilekçemizde belirtildiği üzere, alenen (4721 Sayılı) Medeni Kanun’un 77. Maddesi’ne aykırı olarak, yapılmış bulunmaktadır. Bu yöndeki iddiamıza ise, Tükoder Yönetimi bir cevap verebilmiş değildir. Bu durumda; Kaymakamlık marifetiyle Dernek Tüzüğü’nün getirtilmesine (Tüzük yaptırımının, “Kongre, herhangi bir mahalle bülteninde duyurulmak suretiyle yapılır” demesi, bunun, Medeni Kanun’un üstünde mütalâa edileceği anlamına gelemeyeceğine göre), ne münasebetle hükmedilmek istendiği, tarafımızdan anlaşılamamıştır.
Gelinen nokta; kuşkusuz dava dilekçemizin verildiği ve yalnız buna göre ihtiyat-i tedbir talebimizin reddedildiği noktadan çok farklıdır. Olağanüstü Genel Kurul’un Medeni Kanun’un 77. Maddesi’ne aykırı olarak yapılmış olduğu sübut bulmuş olduğuna göre, bu aşamada o halde, ihtiyat-i tedbir talebimizin ne münasebetle tekraren reddedildiği de, tarafımızdan anlaşılamamıştır.
Bütün bu hususuları, Mahkeme hüküm inşa etmekteyken, Değerli Avukatım’la konuşma şansım olmadığı için, resen telaffuz edebileyim istediydim. Bu nedenle de, müdahil olmayı diledim. Tarafıma söz verilmedi.
Gereğini, her hal-u kârda Mahkeme’nin takdirine, iktiza ettiğinde, söz talebimize daha özenli davranılması dileğim ve saygılarımla, sunuyorum.
Prof. Dr. Müh. Tolga Yarman
Galatadaray Üniversitesi
Ortaköy, İstanbul